23 Şubat 2012 Perşembe

ZEYTİN....  ve   MEMO......


Merhaba,


Zeytinzeytingiller familyasından meyvesi yenen Akdeniz iklimine özgü, boylu bir çalı veya 10 metreye kadar boylanabilen, sık dallı, yayvan tepeli, herdem yeşil yapraklı yaklaşık 2000 yıl yaşayabilen bir ağaç.

Baharın sonlarına doğru yaprakların koltuğunda seyrek salkımlar halinde açan, küçük beyazımsı-sarı renkli, kokulu çiçekleri var. Rüzgârların taşıdığı çiçek tozlarıyla döllenen çiçekler etli ve yağlı meyve verir. Meyve önce yeşil, olgunlaştıktan sonra da parlak siyah bir renk alır. Etli meyvenin içinde sert bir çekirdek vardır. Meyvenin etli kısmından ve çekirdeğinden elde edilen "yağı" bakımından çok değerli. Aynı zamanda ağacının çok heybetli ve estetik bir görünümü vardır.
Yüzyıllardır Akdenizlilerin sağlık ve güzellik kaynağı olan zeytin, bol miktarda bitkisel protein, yağ, A, C, E vitaminleri ile kalsiyum, fosfor, kükürt, klor, magnezyum minerallerini içeriyor aynı zamanda cildi güzelleştirip, ciltteki kırışıklık oluşumunu da engelliyor. Dayanıklılığın sembolü olan zeytin, kutsal metinlerde de şifa kaynağı olarak belirtilmiştir. (Bilgiler için kaynak olarak www.wikipedia.org'dan yararlanılmıştır.)
Diyeceksiniz ki 'Zeytini anladık ama Memo kim?'
Memo eşimin kuzeni, can dostu.... Memo, 2003 yılından bu yana firmasında zeytin üretiyor.

Üretilen ürünlerin başlıcaları 
BKM Gıda ve İnşaat Ltd Şti. tarafından formülüze edilen marine edilmiş çeşitli siyah ve yeşil zeytinler, az tuzlu Gemlik zeytini ve doğal Gemlik zeytin ezmesi gibi özel ürünler. 


Üretimin tamamı kendi laboratuarlarında yapılan mikrobiyolojik ve kimyasal analizlerle kontrol ediliyor. Bu ürünler Batı Avrupa ülkeleri, freeshoplar ve iç piyasada Sofrana ve Memo markaları ile satılıyor. 
'Gemlik Zeytinlerimizi Buzlukta Saklayın, Yağ eklemeyin! İşte lezzeti o zaman görün...' sloganı ile dikkatleri üzerine çeken SOFRANA Zeytinlerini incelemek ve tadına bakmak için sipariş etmeyi düşünürseniz (ki mutlaka denemenizi tavsiye ederimwww.sofrana.com.tr adresini ziyaret etmeniz yeterli olacaktır...
Eveeeet işte bu güzel zeytinlerin soframıza ulaşmasına yardım eden Memo'nun bugün doğum günü.... Ben de Memo ve eşi Zeyno'ya, sabah kahvaltılarında o güzelim zeytinlerini yerken beni hatırlamaları için keçeden amerikan servis hazırladım...

Doğal olarak üzerinin desenini zeytin dalı seçtim ...

Memo'cum sevdiklerin ve sevenlerin ile nice mutlu yaşlara... Doğum günün kutlu olsun...


3 Şubat 2012 Cuma

ALEX'İ KAYBETMEK...

Merhaba,

Çok çok çok uzun zaman olmuş. Blogunu unuttun diyeceksiniz, haklısınız da. Blogumu unutmadım ama başına geçmeyeli gerçekten uzun zaman oldu...

Hani bazen hiç birşey yapmak istemediğiniz, elinizin bir şeylere varmadığı zamanlar olur ya işte sanırım öyle bir dönem atlattım.

Öyle olaylar yaşadım ki insanlara safça güvendiğimi yüzüme inen okkalı bir Osmanlı Tokadı ile daha iyi anladım. Maalesef, evet maalesef diyorum bundan sonra insanlarla olan diyologlarımda güven kısmının kapısı hep aralık olacak...


Yaşadıklarımın hepsini yazıp başınızı ağrıtmak istemem ama Köpeğimiz Alex ile ilgili olanı sizlerle paylaşacağım... Çünkü benim için en ağır olan ve beni en çok yaralayan bu....


Alex ailemize katıldığında 4 aylıktı... Kızlarımın Fenerbahçeli olması ve köpeğimizin de top oynamayı çok seviyor olması isminin Alex  konulma nedeniydi...
Bahçeli bir evde kirada oturuyorduk, dolayısı ile Alex'in yuvası ile ilgili hiç bir problemimiz olmamıştı. Onu eğitime de götürdük: Tasmalı temel eğitim ve 6 ay sonra da tasmasız temel eğitimini aldı...
Alex büyüdükçe kuvvetlendi... 2,5 yaşına geldiğinde yaklaşık 40-45 kilo ağırlığında süper bir kurt köpeği olmuştu bile... 

İlk önce hep beraber bakarız diye verilen sözler, okullar, dersler, yoğun mesai saatleri araya girince tamamen bana kaldı tabii. Bu beni oldukça zorladı çünkü boynumda boyun fıtığım ve sağ kolumda da tenisci hastalığı denilen dirsek hastalığım var. Hal böyle olunca 40 kiloluk genç kurt köpeğini dışarıda gezdirmek oldukça zorlaşıyor... Neyse... Eşimin bu konudaki desteğini göz ardı edemem... Sabah ve akşam olarak iş bölümü yaptık... Sabahları benim akşamları ise eşimin oldu...
Ben Alex'i tasmalı gezdiriyordum çünkü başka bir köpekle karşılaştığımızda onu zapt etmekte güçlük yaşıyordum. İki kere onun kuvveti ile baş edemediğimden düştüm. Kolum daha da kötüye gitti ve ameliyat olmak zorunda kaldım...

Günler böylece geçiyordu. Bu arada taşınmamız gündeme geldi yeni geçeceğimiz yerde Alex için ayrılabilecek bir alanımız yoktu. Bu bizim için çok büyük bir problem teşkil etmeye başladı... Biz de arkadaşlar ve tanıdıklar vasıtası ile Alex'i güvenerek teslim edebileceğimiz bir aile arayışına geçmek zorunda kaldık. 5-6 aile bulundu hepsiyle teker teker konuşuldu, yerlerine gidip bakıldı. İçimize sinmedi veremedik. En son gelen ailenin 5 tane kurt köpeği vardı... Bahçeleri oldukça müsaitti. Hem kurt köpeği baktıkları için hem de kendi cinsleri ile bir arada yaşamanın onu daha mutlu yapacağını düşündüğümüzden Alex'i bu aileye vermeyi kabul ettik. Alex'i veririken yaptığımız konuşmada ise Onun bizim için çok değerli olduğunu zarar görmesini istemediğimizi, onları seçme sebebimizi ve zaman zaman Alex'i görmemizin bir mahzuru olup olmadığını konuştuk. Bize istediğimiz zaman gelip görebileceğimizi kurt köpeklerini çok sevdiğini ve gözümüzün arkada kalmamasını söyledi.

Biz 15 günlük aralarla arayıp Alex'in mutlu olup olmadığını ve diğer köpeklerle anlaşıp anlaşamadığını sorduğumuzda ise bize 'Alex çok iyi, bizim köpeklerle de çok iyi anlaştı rahatı yerinde deniliyordu.' Yaklaşık 4 ay sonra Alex'i görebilirmiyiz diye aradığımızda bir iki erteleme ve sonrasında mırın kırın laflar başladı... Bu durumdan rahatsız olduk.. Çünkü biz Alex'i para ile satmadık, sokağa da terk etmedik, Onun rahat edebileceği bir yeri tercih etmeyi hayal etmiştik. Görmek istediğimizde ısrarcı olunca işin rengi ortaya çıktı. 
Bu beyefendi sandığımız, kurt köpeklerinin kendilerinde önemli bir yeri olduğunu söyleyen kişi, Alex'i kendi köpekleri ile anlaşamadığı için, bize danışma gereğini bile duymadan başka birine vermiş

İşte bundan sonrasında tam bir kabusun içine düştük... Kızlarımın ne hale düştüğünü zaten anlatamam, her gün ağlıyorlar.  Hemen verdiği kişinin adresini istedik... Bayağı bir oyalanıp kandırıldıktan sonra, ondan ona, ondan bir başkasına derken Alex'in kayıp olduğu ortaya çıktı... Yıkılmıştık... Biz Onun rahat etmesini düşünürken Onu kaybettik.

Afişler bastırdık, Hayvanları Koruma Derneğinin gazetesinde yayınladık, sokak sokak iz sürdük en son Seyrantepe civarında görüldüğünü öğrendik ama hiç bir sonuca ulaşamadık... Hala arama çalışmalarımız devam ediyor. Sokak sokak da olsa arayıp Onu bulacağımız ümidini hiç yitirmedik...

Olaydan haberdar olduğumuz andan itibaren içine düştüğüm vicdan azabından Alex'i bulsak dahi kurtulamam çünkü kendimi asla affetmeyeceğim... Bunu bize yapan kibar görünümlü, paralı insanların olay karşısında hiç bir sorumluluk hissetmeyip pişkin pişkin hayatlarına devam etmelerini de içime hiç sindiremiyorum. Ve soruyorum onlara kendi köpeğine bunu yapar mıydı acaba ya da Alex'e para ödemiş olsa bu kadar duyarsızca gözden silebilir miydi? Onu.... Ya da bunca yalanlar bizi sadece kandırmak için mi? Yoksa kendisi beş kuruş uğruna sattı da bizi de bu senaryoda harcadı mı?

Kızlarım baştan beri ne kadar mecbur olsak da gitmesini hiç istemediler. Düşünüyorum da, belki de onların o saf o temiz yüreklerine belkide bu olanlar malum olmuştu.. Ama hayatta basiretimizin bağlandığı anlar olabiliyormuş işte... Şu aşamada çaresizce Alex'i aramaktan başka bir şey yapamıyoruz. Böyle bir sonla karşılaşacağımızdan en ufak bir şüphe duysaydık Alex'imizi emanet edermiydik hiç...

İşte bazen 'hadi canım böyle de olur mu diye inanamadığımız şeyler olabiliyormuş'...


Kalbim acıyor.... ALEX'im her neredeysen senden özür diliyorum, ben kendimi affetmeyeceği ama ne olur sen bizi affet....